Tuesday, May 14, 2013

ALTINA HÜCUM - HAYALET KASABASI, BODIE

Sabah dörtte hazırlanıyorum. Mayıs’ın son Pazartesi günü. Aslında önceden hazır olurum hep. Hem de birkaç gün önceden.. Ancak, bu sefer hava durumunun devamlı değişmesi hazırlıkları geciktirdi.

İlk düşünce, 22 yıldır gitmediğim deniz seviyesinden 86 metre daha alçakta olan “Death Valley” milli parkını fotoğraflamak idi. Doğa fotoğraflarında ana konulardan biri gökyüzüdür. Bulutsuz gökyüzü dramatik bir içerik taşımaz. Güneyde hava raporunun bulutsuz olması, beni daha kuzeye, henüz ilkbahara yeni girmekte olan belki de Amerika’nın en ilginç hayalet şehri, Bodie’ye yönlendiriyor.



Şafak öncesi ailemle vedalaştıktan sonra yoldayım. Güne erken başlayıp yola çıkmanın keyfi bir başka. Güneşi sen uyandırırsın uykusundan.. Gerçekten, güneşin doğuşunu görmek ve sonra da batışında uğurlayabilmek, ruhen sağlıklı bir gündür insan yaşamında.

395 numaralı yoldan kuzeye doğru ilerliyorum. Buraları çöl iklim ve bitki örtüsüne sahip. Yucca Brevifolia, veya Joshua Tree dedikleri çöl ağaçları, genellikle bu kurak doğayı süslüyor. Sabahın ilk ışıklarında tonlar bir fotoğrafçı için her zaman çok güzeldir. Durup bir süre bu kurak bölgenin ilginç görüntülerini resimlemek istiyorum. Yol uzun. Bodie’ye 600 kilometrelik bir yolculuğun başındayım. Devam ediyorum.

190 numaralı Death Valley yol ayırımından geçiyorum. Sağda Owens gölü. Anadolu’nun Tuz gölü gibi, ve tuz işletmeleriyle dolu. Kuzeye doğru yol alırken, solumda Sierra-Nevada dağlarını, ve Alaska haricinde Amerika’nın en yüksek dağı Mount Whitney’i huşu içinde izliyorum. Henüz kış dağları bırakmamış. Zirveler karla kaplı. Dağ yolları gelecek aya açılır diyorlar.

İkinci dünya Savaşında Amerika’da birkaç kuşak yaşamış olan Japonların evlerinden ve işlerinden alınarak hapis hayatına zorlandıkları kamplardan en tanınmış olanı bu yol üzerinde. Manzanar adını taşıyan bu yerde, karanlık geçmişten kalan izler oldukça az. O yıllarda Ansel Adams tarafından fotoğraflanmış buranın yaşam ve insanları.

Kuzeye çıkarken yolun solunda Sierra-Nevada sıra dağları ve sağında çölleşmenin başladığı doğada meyve bahçeleri güzel manzaralar sergiliyor. Değişen görüntülerin oyalanmasıyla farkına varmadan bir süre sonra Lee Vining’e varıyorum. Burası geceleyeceğim yer. Mono gölünün hemen batısındaki bu küçük yerleşim yerinde yazın turist trafiği yoğun olur. İçimde sanatımı icra etmenin heyecanıyla yemek molasından sonra Bodie'ye doğru ilerliyorum.



Bodie yaklaşık 40 km. kuzey doğuda dağlık bir yörede terkedilmiş bir kasaba. Altına hücum döneminde California’ya gelen maceraperestlerden W.S. Bodey ve benzerleri tarafından 1859 yılında bulunmuş ve adı zamanla Bodie olmuş. W.S. Bodey ise buraya bulduktan bir yıl sonra bir kar fırtınasında yaşamını yitirmiş. 

Bodie, tepeler arasında gizli ve 2500 metre irtifanın üstünde havada oksijen azalmasının hissedileceği bir yer. 1876 yılında bulunan zengin altın madenleri sayesinde izole bir madenci kampı iken çok kısa zamanda vahşi batının en hızlı büyüyen kasabası halini almış. 1879 yılında Bodie’de nüfus 7.000 ve bina sayısı ise 2.000 olmuş. Buradan çıkarılan altın Nevada’daki Carson City’ye silahlı muhafızlı at arabalarıyla taşınır, oradan da trenle San Francisco’ya gönderilirmiş.



Çok çabuk büyüyen bu madenci kasabasında Wells Fargo bankası, dört gönüllü itfaiye ekibi, bando grubu, 65 içki salonu, Çin semti ve beraberinde afyon içilen yerler, hayat kadınlarının bulunduğu bir semt, dansların yapıldığı ve konserlerin verildiği bir kültür merkezi, iki kilise ve bir mezarlık varmış. Bodie'nin altın arama ve çıkarma dönemlerinde, posta arabası soygunları sık olurmuş. Hemen her gün barlarda ve sokaklarda insanların birbirini öldürdüğünü de kayıtlardan öğreniyorum.

Bu yanlız, çok soğuk veya sıcak yerde, altın madenlerinde çalışmak sonra da kazancını içki salonlarında ve hayat kadınlarıyla tüketmek, ve bu ızdıraplı yaşamda kavgaya ve cinayete bulaşmak bir kesim için olağanmış.



Bodie’yi fotoğraflarken çok sert ve soğuk bir rüzgar esiyor. Başımda kulaklarımı kapatan kalın bere, üzerimde kuş tüylü kalın parka, dağ ayakkabıları olduğu halde çalışmak oldukça mücadele gerektiriyor. Tabii, oksijen azlığı da zamanla alehime çalışıyor. Doğanın acımasız olduğu bir yer burası. Yine de, çalışmanın verdiği şevk ile olumsuzluklar farkedilmiyor..

Sonra düşündüğümde çağrışım yapıyorum. Ortaokul yaşlarımda babamla İzmir’de üç film oynatan sinemalara giderdik. Babamın en çok sevdiği filmler vahşi batı konusu olanlar. O zamanlar da bu filmler çok çevrilir ve seyredilirdi. İzmir’de, Kulüp ve Yeni sinemalarına babamla Cumartesi öğlenden sonra girip akşam çıkardık. Tabii her film de bir ara olunca, toplam beş arada tost ve meşrubat ziyafetleri dahil ayrı bir dünya gibiydi, o zamanlar... Ne ilginç ki, bu filmlerin hikayelerinin gerçekten yaşanmış olduğu bir yeri fotoğraflıyorum, kırk, kırkbeş sene sonra...



Bodie kısa zamanda büyümüş, ancak Arizona ve Nevada’da altın bulunduğu haberleriyle kısa zamanda da boşalmaya başlamış bir fırsatçılar kasabası. Aslında insanlığın tarih boyunca büyük zorluklar içinde, materyal kazanç için yaşamlarını nasıl hiçe saydıklarını simgeleyen anlamlı bir yer. Altın arayıcılarının başka fırsatlara çabuk göçü zamanla kasabayı daha çok yerleşik kalmak isteyen ailelere bırakmış.

1880 li yıllarda Bodie’de nüfus, başka fırsatlara yönelenlerin göçü ile azalmaya başlamış. Yine de, 1881 yılında kasabaya kereste ve diğer malzemelerin ikmali için dar raylı bir tren yolu inşaa edilmiş. 1890 yılında, günümüzde Bergama ve benzeri yerlerde kullanılan ve halkı huzursuz eden zehirli madde, siyanür ile altın çıkartma işlemi keşfedilince, daha az yoğunluktaki madenlerden altın temini mümkün olmuş. 1892 yılında altın çıkartan Standard Şirketi o zamanlar ülkenin ilk uzun mesafeden (20km) elektrik getiren hidroelektrik santralini inşaa etmiş.

1890 lı yıllardaki teknolojik gelişmeler sayesinde yavaşlayan gerilemeye rağmen, 1910 yılında nüfus sayımı 698 kişi. 1917 de demiryolu iptal edilmiş. Nüfus 1920 de 120 kişi. 1932 yılındaki büyük yangın ise bu gerilemeyi sadece körüklemiş. Son maden ise 1942 de savaş nedeniyle kapatılmış.



Bugün Bodie, vahşi batının gerçek anlamda bir hayalet kasabası.. Ayakta kalmış ve yavaşça çürümekte olan 110 kadar yapısı, ve bir çok madenden geri kalan girilmesi yasak bir altın maden ocağı ile ziyaretçilerin ilgiyle geldiği üzgün bir yer. Bodie'nin üzgün oluşu yaşanmış tarihinde yazılmış adeta..



İki günde otuz saat kadar çalıştıktan sonra yolum kuzeye doğru uzanıyor. Devamını yazmak üzere.


© Nihat İyriboz
California, 04/13

www.nihatiyriboz.com







No comments:

Post a Comment